30 Ekim 2015 Cuma

BU BİR CMC EFSANE HİKAYESİ :)

Bundan on yıl önce üniversiteden mezun olup, tekrar İstanbul'a döndüğüm zaman bizlere verilen hak ile yapmak istediğim tek meslek sözleşmeli öğretmenlikti. Tabi bürokrasinin süreçlerinden dolayı beklemem gerekiyordu. Bende beklemek yerine bu boşluğu bir iş ile doldurmalıyım deyip hergün iş başvurusu yapıyordum. 

Bir ay içinde bir çağrı merkezi tarafından mülakata çağırıldım. Mülakatın olacağı yeri uzun süre aradım. O zamanlar tam bir Mecidiyeköy cahiliydim sanırım :)
20 kişilik bir grup ile grup mülakatına katılıp, daha sonra birebir mülakata 3 kişi kaldık. Birebir mülakat başarılı geçti ve bize teklifte bulundular. Verilen teklifi beğenmeyen iki rakibim kabul etmedi ve ben işe başlamayı kabul ettim. İşte CMC çağrı merkezi maceram başlamış oldu. 

Bir bankanın kredi kartı satış projesinde görev yapacaktım. Yani telefonla insanlara kredi kartı satacaktım. On yıl önce malesef bu işinizden aileniz bile utanıyordu. Bunun içinmi okudun sözlerini duymaktan usanmıştım :)

Neyse efendim konuyu dağıtmayayım; eğitimler bitti  ve satış yapacağımız operasyona aldılar bizi. O zaman ki operasyonun ikinci eğitim grubu olarak başlamıştım. Yani ilk 30 kişi içindeydim. Bunun daha sonra bana gurur kaynağı olacağını bilmiyordum... Operasyonda müthiş bir uğultu, herkes ayakta ve enerji dolu, birisi bağırıyor "HAYDİ FERRARİ BUGÜN BU İŞİ BİTİRİYORUZ"  ne işi bitiriyor bunlar, Ferrari kim  diyorum içimden. Dememe kalmadan bir ses daha " HAYDİ RENO, FERRARİ'YE BUGÜN DERSİNİ BİZ VERECEĞİZ" anlayacağınız garip bir ortam. Ama sıcak, samimi, hareketli, içinde kayboluyorsunuz. Meğer her takımın bir ismi olurmuş ve o ismin sorumluluğuna göre davranırmış. Renault ekibinin bir ferdi olarak o zamanki takım liderim Sinan Karakaya ile başladık. Kendisi adalet değeri çok yüksek olan değerli bir yöneticiydi. Derken, daha sonra operasyonumuzun proje yöneticisi olduğunu öğrendiğim Tuna Bey ile tanışıyoruz. Sürekli operasyon içinde ve herkes ile iletişim halinde. Yani günümüz yeni jenerasyon yöneticileri gibi kapalı kapı odanın içinde vakit geçirmiyor. 

Bu arada Tuna Bey'in odası yok :)) hazır Tuna Bey demişken kendisine kısaca değinmeliyim. 

Tuna Baliç, bir yöneticinin başına gelebilecek en büyük şans. Gerçek bir lider. Yöneticiliğimde edindiğim tüm deneyimleri aldığım ilk isim. Yirmili yaşlarınızda çalıştığınız yöneticiden ego yerine başarı odaklılık görüyorsanız, hırsı doğru kullanmanın insana kazandırdıklarına tanıklık ediyorsanız, hayat yalnızca işten ibaret değil birde hayat var ve bu hayatı iyi yaşamalısınız deniliyorsa size, bir saat işi gücü bırakıp hayata dair sizinle konuşuyorsa, 10 kişilik takım lideri kadrosunu bir cümlesi ile harekete geçirip rekor sonuçlar elde ediyorsanız, sokaklarda meşale yakıp şampanya patlatıyorsanız ve ertesi gün o başarının sarhoşluğunu atarak başlayabiliyorsanız onunla çalışamayan kişilere sadece üzülürüm :)

konumuza dönecek olursak;

Bir iş hanının içinde CMC'nin ilk banka projesinde sadece enerjileri ile iş yapmaya çalışan bir takım düşünün. Bu takımda başarılı işler çıkarsa gelecekte güzel şeyler olacak bunu biliyorduk.  Hergün mesai yapılıyor, hergün geri sayım yapılıyor, şirketin tamamı bizim projemizle ve satış rakamlarımızla ilgileniyor. Saat 21:00 ve kafamı çeviriyorum kalite yöneticisi olduğunu öğrendiğim Barış Bey'in kıyafetine bir kağıt yapıştırılmış ve üzerinde son 50 satış yazılı, bu şekilde operasyonda dolaşıyor:)  Saat 21:30 ve günün hedefi tuttu, alkışlar EFSANE ekibine. Bahsetmedim değil mi? Evet bu sıradışı ekibin tabi birde ismi vardı. Adı EFSANE idi. Efsane evine gitmeden önce tekrar yöneticiler tarafından bir araya toplanır ve marşımız okunurdu. 

İNANÇLI GÜÇLÜ AZİMLİYİZ
CMC FİNANSBANK EKİBİYİZ
YENİ BİR GÜNE HAZIR MIYIZ
REKORLAR KIRMAYA HAZIR MIYIZ
KİMİZ BİZ
EFSANEYİZ...

Saat 22:00'da 92 Ş otobüsüne yetişmek için büyük bir hızla çıkıyorum. Eve varış 23:15... Sabah günün başlama saati 07:00:)) çünkü CMC'de o zaman daha servis yok... 

Bu söylediğime inanmayacaksınız biliyorum ama tamamı olmasa da bu tempodan şikayetçi olmayan bir grup vardı. İnanın bana. Satış bizim için iş değil bir oyundu. Bir ay formula yarışcısı gibi kürsüye çıkmak için, bir ay rakipsiz bir futbolcu gibi kupa kaldırmak için, bir ay başarılı bir siyasetçi gibi seçim sandığından başarılı çıkmak için satış yapılıyordu..

Ne iyi bir teknolojimiz var, ne iyi şartlara sahibiz. Özetle rakiplerle yarışacak tek büyük özelliğimiz enerjimiz... Bizde bunu kullandık ve satışlarda rekor kırarak yaptığımız işe bağlılığımızı çalıştığımız bankaya göstermeye çalıştık. İnsan çabası teknolojinin gücü ile malesef yarışamaz. Bu sebeple bunu gören o süreçteki genel müdürümüz Başak Hanım, genel müdür yardımcımız Metin Bey sistem geçişi için kolları sıvadı. İlk teknoloji değişimi için start verildi. Testleri bir yıl süren çalışmanın son testlerini şirketin üst düzey yöneticileri ile beraber çağrı alarak yaptık. Başak Hanım'in kulağında kulaklıkla bizimle test yapması bu sistemi ayağa kaldırmamız gerektiğinin canlı örneği gibiydi. 

Mutlu olmayan insanın satış yapamayacağını çok iyi biliyorduk, iş yerinde huzurun ne kadar önemli olduğunu da biliyorduk. Bu sebeple çalışma arkadaşlarımızın hislerine her zaman önem verdik. Aşağıdaki videoyu izleyin lütfen. 300 kişiye günün sonunda konuşmaktan bitmiş bir halde iken bile eller havada tekbir ağızda bir marş okutabiliyorsanız onların kalbine hatta ruhuna dokunmuşsunuz demektir. Birlikte çalıştığınız kişilerden beklediğiniz sonucu alamıyorsanız onların kalbine dokunamıyorsunuz demektir. 



Bu arada bizim öğretmenlik yalan oldu. Neden mi? Ah benim bu söz vermelerim yok mu? Buda başka bir yazı konusu olsun :)

O zamanki tüm kadroya ve şimdiki CMC ekibine sevgiler :)

2 Ekim 2015 Cuma

NAMIK AMCA

Hayatınıza tesadüfen 20 dakikalığına giren ve rolü sadece o yirmi dakikadan ibaret olan insanlar tanıdınız mı? O insanlarla sobet ettiniz mi? Tesadüfi tanışmalar her zaman bir mesajla sonlanır...

30 Eylül çarşamba akşamı İstanbul'un insanı içinde kaybeden kalabalığına karışıp 4. Levent'den Yenikapı metrosuna bindim. Yenikapı'da inip aktarma yapacak Kirazlı metrosunu beklemeye koyuldum. Elinde bastonu bembeyaz saçlı ve gayet dinç duran ihtiyar delikanlı diyeceğim kişi de yanıma oturdu. Duyduğumuz metro sesiyle hemen harekete geçtik ama baktık ki bizim beklediğimiz metro değilmiş ve tebessüm ederek tekrar yerine oturdu. 5 dakika bekledikten sonra bineceğimiz metro gelmişti ve ;

-"Bu defa geldi" dedi gülerek Namık amca :)

Planlamadığımız halde ama ikimizde sohbet etmek istercesine sohbet etmeye koyulduk. Daha doğrusu Namık amca sazı eline aldı :) böyle güzel ve yaşanmışlıkları olan insanların yanında konuşmayı değil, susarak dinlemeyi her zaman doğru bulmuşumdur. Öylede yaptım. Aramızda çok keyif aldığım diyalog başladı:

"Hergün bu uzun yola katlanıyor musun" diye sordu

Evet

Bir eli ile bastonu tutup " Tabi hayatınızda kendinize ait hiç zaman kalmıyordur" değil mi?

Biz artık o kavramları unuttuk ve alıştık dedim :)

Şuan bunu gülerek söylüyorsunuz ama ben neyi kasteddiğinizi anlayabiliyorum. Bende zamanında bu yolları çok kateddim, çok çalıştım, hala çalışıyorum. Oyuncuyum ben...

Heyecanını bozmak istemediğim için sadece mimiklerimle eşlik edip onun anlattıklarını yaşayarak anlatmasını istiyordum. Evet oyuncuyum. Yıllarca dizi ve filmlerde, tiyatrolarda oynadım. En son .........  dizisinde yurduna ve milletine bağlı doğulu bir danışmanı canlandırıyordum. (bir hayat hikayesi içerdiği için dizi adı ve karekteri paylaşmayacağım)

Ben izlemiyorum ama annem çok sever o diziyi diyince anneme selam gönderip telefonunu çıkardı. Filmde ki birkaç kareyi paylaştı büyük bir heyecanla. Sonra devam etti;

Ben 1945 doğumluyum. 70 yıl nasıl geçti bilmiyorum. Hayatımın 10 yılını yurtdışında geçirdim. Her gidiş gelişimde zaman tünelinde 150 yıl ileriye gidip, tekrar geri geliyordum. Bununla başedebilmek inanılmaz zordu. Sonra evlendim, iki çocuğum oldu. Onlara iyi baba olmaya çalıştım ama ne kadar başarılı oldum bilmiyorum. Şuan bir evim bile yok. Ama emekliyim dedi gülerek. Tabi  ölmeden tek bir hedefim var, bir ev alacağım. İki iyi projeye bakar. Villa falan istemiyorum ki canım ben. 200.000 lik bir daire olsun yeter. Sonra daldı ve devam etti, Bizim zamanımızda annemiz kızı beğenir, evlenmezsen hakkımı helal etmem derdi. Benimki de öyle oldu işte ve evlendim. E yürürmü böyle evlilik dedi kendi kendine , yürümedi işte ve ayrıldık. Bana döndü, eğerki kabul ederseniz size vereceğim tavsiye

ASLA TANIMADIĞINIZ VE SEVMEDİĞİNİZ BİR KİŞİ İLE HAYAT BİRLEŞTİRMEYİN, HAYAT SİZİN HAYATINIZ.... Cümleleri abartmadan yazıyorum. Müthiş bir diksiyon ile ilk tavsiyesini vermişti Namık amca.

Sonra merakımdan sordum:

Çocuklarınızın tahsilleri peki istediğiniz düzeyde oldu mu?

Biz onu da beceremedik. Anne baba ayrı olunca  çocuklar ne yapacaklar ki. Kızım üniversiteye hazırlanırken bir matematikçiyi sevdi. O çocukta bana "baba sen merak etme, kızın isterse ben onu okuturum" dedi. Bir yıl sonra bizim kızın kucağında bir çocuk vardı diyip gülmeye başladı. Ama çok mutlu,14 yıldır evli. MUTLU OLSUN YETER....

Konuyu değiştirmek için "ben sizin mutlaka ev alacağınızı düşünüyorum sizde bir Tuncel Kurtiz edası var " dedim.

İnanılmaz mutlu oldu ve diğer tavsiyesine geçti Namık Amca;

MUTLAKA BİR EV SAHİBİ OLUN, BABANIZDAN EV KALACAK OLSA BİLE KENDİNİZE KENDİ PARANIZLA EV ALIN, BUNUN NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU ZAMAN SİZE GÖSTERECEK dedi....

Ve derken  Namık amcanın telefonu çaldı ancak metroda telefon çekmediği için konuşamadı ve bana dönüp, bu konuştuğum kimdi biliyor musunuz?

Kimdi?

18 yaşımdayken aşık olduğum insan.

Gözlerimi açıp, hafif heyecanlandım. Nasıl yani, birbirinizi nasıl buldunuz?

Facebook dedi gülerek. 70 yaşındaki Namık amca ve 18'lik aşkı aktif bir facebook kullanıcısı çıktı :)

Onun da eşi vefat etmiş, oğlu yarbay Bodrum'da yanlız yaşıyor. Sürekli gel sende buraya diye beni çağırıyor ama ev alacağım ben nasıl gideyim dedi.

Ah Namık amca ah dedim içimden. Sonra sazı aldım ben elime:)

Bakın siz boşverin evi falan, ev Bodrum'da zaten var dedim gülerek:)) İlk aşkınızı bulmuşsunuz, durulurmu buralarda artık. Hayat size 50 yıl sonra bir fırsat vermiş bu kaçırılır mı hiç? Hemen gidin.

Gerçekten mi?

Evet

Her akşam bir saat telefonla konuşuyoruz. Bu söylediğinizden bahsettiğimde sözlerinize katılacak dedi.

Bu tatlı ve güzel insanla vedalaşma zamanı geldi çünkü inmem gerekiyordu. Birbirimize minnetle ve sevgiyle bakarak iyi akşamlar dedik.

Umarım Namık amca yetmişinden sonraki hayatında İLK AŞKI ile aynı evde yaşayabilir :)))

Sevgiler,