Ne güzel söylemiş Drucker...Ölçemediğiniz hiçbirşeyi yönetemezsiniz. Yaptığınız işte ne kadar başarılı olursanız olun, gece yarılarına kadar çalışın, haftasonu kavramını unutun, sürekli bir efor sarfetme halinde olun. Nasıl değer yarattığınızı somut olarak sunamazsanız yaptığınız iş hep yarım demektir.Aslında çağrı merkezinde de böyle. Kalple çalışmalısınız diyorum, işyerinden içeri girerken kalbinizi kapının dışında bırakmayın diyorum, insana odaklanmalısınız ancak o zaman sonuç alırsınız diyorum, ekiplerinize doğru dokunmayı bilmelisiniz diyorum, aidiyet duygusu hisetmeden ekiplerinizde bu duyguyu yaratamazsınız diyorum. Ben bunları diyorum da bunların sebep olduğu olumlu sonuçlar veya olumsuz yansımalar nasıl ölçülecek?İşte bizim sektörümüzde buna KPI yönetimi diyoruz. Key Performance Indicator... Yani Türkçesi 360 derece performans yönetimi. Çağrı merkezinin hizmet alanına göre servis seviyesi, verimliliği, kalitesi, satışı, maliyeti gibi değersel kavramların ölçülüp raporlanmasıdır.Peki KPI yönetimi kavramını sektörümüz ne kadar doğru uyguluyor? Sadece sayısal verilerin tutulması doğru KPI yönetiminin yapıldığı anlamına gelir mi?Şöyle düşünelim yönetici arkadaşlarım;Bir operasyonun yönetilmesi için size verilen %80 SL hedefini tutturmak için nelere bakarsınız?Yeterli kaynağınız var mı?Çağrı trendini biliyor musunuz?Kümüle de mi %80 gerçekleştirmek istiyorsunuz, yoksa interval bazında da bu değeri takip etmeli misiniz?Aylık gerçekleştirmek istediğiniz bu hedefte ayın ortasına geldiğiniz zaman hedefin neresindesiniz?Hedef gerçekleştirmek için ayın son günlerinde kaynağı arttırıp artı bir maliyet ödeyerek beklenen üzeri SL ile günleri kapatarak aylık hedefi yakalama stratejisi sizce doğru bir bakış açısı mı?Unutmamamız gereken bir gerçek var ki hedef gerçekleştirmek maliyet yaratarak yapılırsa doğru hedef yönetimi yapılamadan sonuca ulaşmış olursunuz. KPI yönetiminde her bir hedefin gerçekleşmesi için ayrı strateji ve takip noktaları uygulanmalıdır.Bir operasyonun aylık satış hedefine koşarken enerji dolu, eğlenerek, full motivasyon, ödüllendirme sistemi ile yönetilmesi gerekir. Bunu yaparken siz operasyon yeter ki mutlu olsun ve biz satışlara bakalım bakış açısı ile ilerlerseniz sadece satış hedefiniz gerçekleşir. Bu hedefe koşarken nasıl çalıştığını etkin takip etmediğiniz operasyon verimli çalışmadığı için verimlilik hedefini gerçekleştiremez, operasyonun başarısını yalnızca gelen satışlarla değerlendirdiğiniz için kaliteli hizmetini de ölçmemiş, belki de dürüst olmayan fraud satışlar çıkmasına sebep olabilirsiniz. Bunun adı da KPI yönetimi değil, satış toplamının takip edilmesi olur. Çünkü sadece onu yapmış olduk.Görüldüğü üzere hedef tek kalemden oluşmaz. Çağrı merkezinde KPI yönetimi de zincirin halkaları gibidir. Önce halkaların sağlam olduğuna emin olmalıyız, sonra ağırlığı ne kadar kaldırdığına bakmalı, sonra da uygulamaya geçmeliyiz.Çoğu zaman bu rakamsal veriler o operasyonda nerelere ve nasıl dokunmamız gerektiğini bize gösterir. 3 ay boyunca görüşme kalitesi 80 altı çıkan bir operasyonun problem kaynağını belirlemek için elinizde bir rapor olması gerekir öyle değil mi? Peki rapor var, herşey o halde çözülür mü? Tabiki hayır. Herşey rapor çıktıktan sonra başlar. Yani ölçülecek kavram var, sıra yönetme evresinde...Bu operasyonda neden 3 aydır beklenen kaliteli görüşme gerçekleşmiyor?Kişi bazında hata oranlarına bakıldı mı?En çok hatayı hangi kırılımdan yapıyoruz?Son eğitimi kimlere ve nasıl planlayarak verdik?Ekibin eğitim ihtiyaçları doğru tespit edildi mi?Online dinleme yapılıyor mu?Gelişim noktaları motivasyon için operasyon ile paylaşılıyor mu?Doğru dinleme metodolijisi ile puanlama yapılıyor mu?Kişiler en son hatalı ve başarılı görüşmelerini ne zaman dinledi ve kendileri puanladı?Eğitim sonrası hizmet seviyesinde ki durum nasıl ölçülüyor?Hangi alanda hizmet veriliyorsa başarı ölçme sınavı yapıldı mı?Kalite yarışmaları düzenlenip, ödüllendirme yapıldı mı?Ekip yöneticileri ekibine kalitenin önemi konusunda doğru yerden dokunabiliyor mu?En önemlisi bu operasyon neden kaliteli konuşması gerektiğini ve kazanımlarını farkında mı?İşte bir örnek olarak belirttiğim kalite KPI kırılımını gerçekleştirmek için bu kadar detaylı çalışmalıyız? Bunları yapmıyorsak uzun vadede başarı elde edemeyiz. Temel sağlam olmalı ki üzerine istediğiniz kadar kat atın...Unutmayın ölçebiliyorsak, yönetebileceğimiz alan oluşmuş demektir. Gerisi yönetim ve analiz becerisinde saklıdır.Keyifli haftalar :)
26 Ağustos 2013 Pazartesi
ÖLÇEMEDİĞİNİZ HİÇBİR ŞEYİ YÖNETEMEZSİNİZ!
19 Ağustos 2013 Pazartesi
ÇAĞRI MERKEZİNDE KALİTE...
Çağrı
merkezi sektöründe olup da bu kelimeye aşina olmayan yoktur :) kaliteli
hizmet anlayışı bu sektörün olmazsa olmazıdır. Tüm organizasyon
şemalarında kalite ekibini ve yöneticilerini ayrı bir birim olarak
görürsünüz. Yaptıkları işin tanımı, işin faaliyet alanına göre yapılan
görüşmeleri dinlemek ve puanlamaktır. Çıkan puan sizin ne kadar hizmet
odaklı olduğunuzu ve kaliteli iş yaptığınızı gösterir.
Yukarıdaki cümle sadece kalite birimi için bir tanım. Ama gerçekte böyle mi olmalı kalite anlayışı?
Bundan
9 yıl önce bir bankanın satış projesinde "iyi günler" diyerek işe
başlamıştım. Çok heyecanlı ve enerji doluydum. Sürekli satış yaparak
rekorlar kırmak istiyordum. Benim bakış açıma göre dürüst satış
yaptıktan sonra işini iyi yapıyorsundur, gerisi önemli değildi o
zamanlar :) sonra beni de herkese olduğu gibi o süreçte çok fazla
duymaya başlayacağım kalite feedbacklerine almaya başladılar. Kaliteci
karşıma geçmiş bir şey anlatıyor. Anlıyorum ama anlam veremiyordum.
Açılışı böyle yapmalısın, yasak ifade kullanmamalısın, kapanışı böyle
yaptığın için şu kadar puanını kırdım, alternatif sunmalısın gibi
gibi.... Birde üzerine başarısız bir çağrımı herKesin içinde
dinletiyorlardı. Gelde motive ol ve söylenenleri uygulamaya al :))
Ne diyor diyordum. Yerime geçip beş çağrımda kalite
ekibinin veya takım liderimin söylediklerini uygulamaya çalışıyordum
ancak sonra tekrar kendi bildiğim modele farkında olmadan kayıyordum.
Sonra anladım ki kaliteli konuşmak demek karşıma çıkarılan bir form
klavuzuna uymak için kalıba girmek demek değilmiş, olmamalıymış.
Müşteri temsilcisi özgür olmalı. Kalıba girmemeli.
Kalıba girerse sınırsız mutluluğu müşterisine yaşatamaz. Ama kalite
standartlarına da uymalı. İşte bunu yapmasının tek yolu onlara neden
kaliteli konuşmaları gerektiğini doğru anlatmaktan geçer. Hayatın
kendisini daha iyi yaşamak için dahi kaliteli geçirmek gibi bir
zorunluluğumuz varken, yaptığımız işten kaliteli sonuç beklenmesinin çok
doğal olduğunu gösterebilmek gerek. İşimizin kalitesi aslında bizi
yansıtır. Bugün çağrı merkezinde altı ay üzerinde çalışan hangi müşteri
temsilcisini alırsanız alın kalite standartları ile ilgili eğitim
verecek konumdadır. Peki neden kendi çağrılarında uygulayamıyorlar?
Çünkü onlar için kalite bir form ve onları kalıba sokan bir sistem.
Kalıba girmemek içinde direnç gösteriyorlar.
Görüşme puan ortalamasının 85 geldiği bir operasyonda
başarılı bir sonuç sağlanmış gibi görülse de, puan kaybedilen nokta
empati ise orada rakamsal başarıya bakarak kendimizi kandırmamalıyız.
Büyük bir başarısızlığın olduğu ve çağrı merkezinin en önemli noktası
olan müşteriyi anlayabilme ve kendini anlatabilme özelliğinin
gerçekleştirilemediği bir operasyondan bahsediyoruz. Sonra bu kişileri
çekiyoruz NASIL EMPATİ YAPMAZSINIZ BU ÇAĞRILARDA diye
güzelce azarlıyoruz, çağrıyı dinletiyoruz ve yerlerine gönderiyoruz.
Bize düşeni yapmış olduğumuz için düzelmelerini bekliyoruz. Hiçbir zaman
düzelmeyecekler. Düzelmemeliler. Düzelmeleri için yöneticileri olarak
ve kurulan sistem olarak onlara doğru dokunulması gerekir.
Bırakın formu, klavuzu. Çağrı merkezinde kalitenin ilk
adımı ekiplerimize neden müşteriyi mutlu etmeliyiz, neden kaliteli
konuşmalıyız, kaliteli konuşmak ne demek ve kaliteli görüşmenin bizim iş
hayatımıza olumlu yansımaları neler olacak noktalarını iyi anlatın.
Uygulamalarla gösterin, dokunun, onlarla beraber eğtimlerde kalın,
yapabilecekelerinin sonuçlarının hayatına nasıl fayda sağlayacağını
gösterin. Sonrası çok kolay ...
Keyifli ve kaliteli görüşmelerin gerçekleştiği bir hafta dilerim :)
Sevgilerimle...
12 Ağustos 2013 Pazartesi
ZOR İŞ BU TAKIM LİDERLİĞİ ARKADAŞ!!
Merhaba sevgili arkadaşlarım,
Umarım
çok keyifli ve stres attığınız, dönüşte de ekiplerinize o çılgın
enerjinizi yansıtabileceğiniz bir tatil geçirmişsinizdir.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere zor iş bu takım
liderliği. İnsan yönetmenin ilk adımı takım liderliğiyle başlar. Bir
kişi, iki kişi değil 15-20 kişiyi yönetsinler isteriz. Yönetmek derken
yanlış anlamayın her anlamıyla yönetmek...
Bu 15-20 kişinin tamamının nasıl bir hayatı var, ne
onları motive eder, neler demotive eder, evind nasıl bir hayatı var,
hayata karş bakış açısı nedir, hedefleri var mı, gelişmesi gereken
yönleri neler... Daha sayfalarca takım liderliği sorumluluğunu
yazabilirim.
Takım liderinin ekibinde ki bir kişinin annesi 3 gün
önce hasta ise izin vermek yetmez. Üç gün sonra müşteri temsilcisinin
omzuna eline koyarak o samimi bakışıyla annenin durumu nasıl oldu
diyebilmeli, hatırladığını hissettirmeli. Takım lideri sevgilisinden
ayrıldığı için deliler gibi ağlayıp acı çeken müşteri temsilcisini kahve
içmeye çıkarıp, yalnızca onun önemli olduğunu hissettirip o acıyla
nasıl başedebileceğini anlatabilmeli, takım lideri yöneticisinin verdiği
agresif satış hedefini ekibine yaptırabilmek için onları kendisine
nasıl bağlayacağını bilmeli, takım lideri liderler yetiştirebilmeli,
takım lideri direnç gösteren bir müşteri temsilcisinin o direncini nasıl
kıracağını ve pozitif tutma çevireceğini bilmeli, takım lideri ekibinin
beyni olabilmeli, takım lideri bakışlarıyla ekibi ile konuşabilmeli,
takım lideri müşteri temsilcisini şirkete bağlayabilmeli. Bu kadarla da
sınırlı değil..
Bu saydığım her noktayı yapması gereken takım lideri
aynı zamanda sektördeki adı KPI olan hedef yönetimini de eş zamanlı
olarak yapabilmeli. Verimli bir ekip çalıştırmalı, kaliteli konuşmalı
ekibi, hedeflerini gerçekleştirmeli ve bu bilinçte olmalı. Sorumluluk
bilincini hep bilen bir ekip yaratmalı. Takım lideri olmasa da işlerin
yürüdüğü bir ekip yaratabilmeli.
Takım lideri birgün önce yaşadığı sıkıntıyı suratımıza
yansıtarak bozuk bir şekilde operasyona girip ekibimizin suratına gün
boyunca bakmıyorsa, yanımıza yaklaşmaya korkan bir ekibimiz varsa, saygı
duymayan ama mecburiyetlerinden dolayı çalışan kişilerle berabersek,
sürekli arkanızdan dedikodumuz yapılıyorsa, lider değil başımıza
verilmiş ve görev tanımımız anlaşılmayan kişiler olarak görülüyorsak,
gülen yüzler oluşturamıyorsak, bir üst yöneticimize kendimizi göstermek
için "İNSAN" kavramını unutuyorsak takım lideri değiliz. İsmimizin
başına koydukları TAKIM LİDERİ sıfatı sizi lider yapmaz. Bırakın
sıfatları bir kenara bugün hangi koltukta oturuyorsanız yarın
oturacağınız koltuğu bugün yaptıklarınız belirleyecek.
Takım liderliği kıdeme verilmez sevgili
arkadaşlarım. Üç ay, beş ay veya beş yıl çağrı almanız demek sizin takım
lideri olma zamanınızın geldiği anlamına kesinlikle gelmez. O süreyi
nasıl geçirdiğiniz sizin hangi koltuğa oturacağınızı belirleyecek.
İşte bu sebeple zordur takım liderliği. O da bir
insandır aslında. Ruh halini yönetmesi çok kolay olmayabilir. Takım
lideri anne değildir, abla değildir, abi değildir. Bazen bunların
hepsinden bir tutam olması gerekir ama aslında O LİDERDİR. Yalnız bu
ince çizgiyi ayarlayamazsa yönetici kimliğini hiçbir zaman kazanamaz.
Onun içindir ki bu sektörde yöneticiliğin en zor aşamasıdır takım
liderliği. Kalben yaparsanız ve buna da sektördeki donanımlarınızı
eklerseniz siz geleceğin en başarılı yöneticilerinden olacaksınız.
Herşey takım lideriyle başlar. Yaptığınız işin ne kadar
kritik ve önemli olduğunu bilerek çalışmanızı ve bunu hep farkında
olmanızı dilerim.
Sevgiler...
Fatma ÖZBEY
6 Ağustos 2013 Salı
"AİDİYET" Duygusu...
Herkese merhaba,
Zor iş arkadaş bu kalple insanları çalıştırmak dediğinizi geçen haftadan beri duyar gibiyim. Doğru, GERÇEKTEN ZOR. Hatta ÇOK ZOR. Ama zaten başarıları konuşturan kavramlarda zoru başarmak değil mi? Standardın konuşulduğunu hiç gördünüz mü siz hiç?
18 kişilik satış ekibine hergün günaydın diyerek başlayıp, hedeflerini verip sonra rakamlara boğulan, gün sonuna kadar ekibine dokunmayan ve kendisini yöneticisine ispat etmek için çalışan ama ekibinin ruh halini anlamaktan uzak bir takım liderini neden konuşalım, neden onu taktir edelim? Çok fazla çalışmasına rağmen sizce o takım lideri başarıya ulaşabilir mi?
Büyük bir operasyonu olan çağrı merkezi yöneticisinin tek işi KPI yöneti midir sizce? KPI yönetimi için önce insanı yönetmeyi bilmek gerekmez mi?
Sevgili arkadaşlar işte sektörde çok çalışıyorum ama hakkım verilmiyor, beni görmüyorlar kavramlarının ortaya çıkmasının en büyük sebebi nasıl çalışacağımızı ve nereye dokunacağımızı bilmeden çalışmamızdan kaynaklanıyor.
Çağrı merkezi sektörü bir tekstil sektörü gibi değildir, inşaat sektörü gibi değildir, üretim sektörü gibi de değildir. Çağrı merkezi sektörünün ham maddesi insandır. Tekstil sektöründe binlerce metrelik top kumaşlar üretilir. Küçük bir pamuktan devasa büyüklükte ve kalite de kumaşlar üretilir. Makinalerin yarattığı işteki verim çok önemlidir. İnsan ikinci plandadır. İnsan ne kadar iyi çalışırsa çalışsın makina kumaşı boyarken malı hatalı çıkarırsa emekler boşa gitmiştir. Bu sebeple hep sisteme yatırım yapılır.
Ama bizde öyle mi?
Inbound çağrı alınacak ve SL %80 üzeri olmalı. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Outbound operasyondasınız ve hedef satış rakamlarınızı tutturmalısınız. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Backoffice operasyonundasınız tüm işlemlerin müşteri memnuniyeti için tamamlanması gerekiyor. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Şikayet birimindesiniz ve marka imajı için şikayetlerin çözülmesi gerekiyor. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Sistem insanın yaptığı işin kontrolü ve otomatize edilmesi için çok önemlidir ama birinci faktör hiç değişmez.
Hangi kapıyı açarsak açalım karşımıza çıkan bu insan kavramı için başarılı operasyonlar ve ekipler yönetmek istiyorsak onlarda yaratacağımız en büyük olgu aidiyet duygusudur. Ait hissederlerse başarırlar, ait hissederlerse rekorlar kırılır. Ait hissederlerse severler. Severlerse grafik hep yukarıya çıkar. Peki nasıl aidiyet duygusu yaratacağız?
Cevabı çok basit arkadaşlarım.
Samimi olacaksınız, değer vereceksiniz, yüzünüzde sahte bir tebessüm hiç olmayacak, hayatlarının her alanında olduğunuzu göstereceksiniz, en zor anında yanında olacaksınız, gelişmeleri için yol göstereceksiniz, rota belirleyeceksiniz, hatayı tecrübeye nasıl dönüştürebileceğini göstereceksiniz, yargılamadan önce dinleyeceksiniz, adil olacaksınız. Siz bunları yapacaksınız ki o da bir çocuğun anne babasından gördüklerini zamanı gelince uyguladığı gibi uygulasın...
Elinizdeki hamura nasıl şekilde verirseniz öyle görülecek. Ona şekil vermezseniz, kimliksiz olarak günü geçiren kişiler olacak ekiplerinizde. Yani sadece bir hamur... Bunları yapabilmek için asıl sizde AİDİYET DUYGUSU OLMASI GEREKTİĞİNİ ASLA UNUTMAYACAKSINIZ. Sizde olmayan bir duyguyu ve olguyu beraber çalıştığınız kişilere verebilmeniz mümkün değil. Yaptığı işe gönül vermeyen, kalple işin yapılmasını sağlayamaz. Sakın unutmayın sözylediğim kavramlar hissedilmeden yapılabilecek kavramlar değil. Eğer ki hissetmiyorsanız yarattığınız eserler başarısız ve sektöre kazanç sağlamayacak eserler olur. Belki statüleri artar ama mutsuz operasyonlar yetişmeye devam eder. Bu sebeple kalbiniz çarpmıyorsa orda bırakın. Fişi çekin. Size hayat verecek alanlar bulmalısınız ki eserleriniz de doğru yetişsin.
Sizi yansıtan, cesur olarak bunu söyleyebileceğiniz ve doğru eserler yaratabileceğiniz bir süreç dilerim.
Şimdiden hepinize iyi bayramlar :)
Fatma ÖZBEY
Zor iş arkadaş bu kalple insanları çalıştırmak dediğinizi geçen haftadan beri duyar gibiyim. Doğru, GERÇEKTEN ZOR. Hatta ÇOK ZOR. Ama zaten başarıları konuşturan kavramlarda zoru başarmak değil mi? Standardın konuşulduğunu hiç gördünüz mü siz hiç?
18 kişilik satış ekibine hergün günaydın diyerek başlayıp, hedeflerini verip sonra rakamlara boğulan, gün sonuna kadar ekibine dokunmayan ve kendisini yöneticisine ispat etmek için çalışan ama ekibinin ruh halini anlamaktan uzak bir takım liderini neden konuşalım, neden onu taktir edelim? Çok fazla çalışmasına rağmen sizce o takım lideri başarıya ulaşabilir mi?
Büyük bir operasyonu olan çağrı merkezi yöneticisinin tek işi KPI yöneti midir sizce? KPI yönetimi için önce insanı yönetmeyi bilmek gerekmez mi?
Sevgili arkadaşlar işte sektörde çok çalışıyorum ama hakkım verilmiyor, beni görmüyorlar kavramlarının ortaya çıkmasının en büyük sebebi nasıl çalışacağımızı ve nereye dokunacağımızı bilmeden çalışmamızdan kaynaklanıyor.
Çağrı merkezi sektörü bir tekstil sektörü gibi değildir, inşaat sektörü gibi değildir, üretim sektörü gibi de değildir. Çağrı merkezi sektörünün ham maddesi insandır. Tekstil sektöründe binlerce metrelik top kumaşlar üretilir. Küçük bir pamuktan devasa büyüklükte ve kalite de kumaşlar üretilir. Makinalerin yarattığı işteki verim çok önemlidir. İnsan ikinci plandadır. İnsan ne kadar iyi çalışırsa çalışsın makina kumaşı boyarken malı hatalı çıkarırsa emekler boşa gitmiştir. Bu sebeple hep sisteme yatırım yapılır.
Ama bizde öyle mi?
Inbound çağrı alınacak ve SL %80 üzeri olmalı. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Outbound operasyondasınız ve hedef satış rakamlarınızı tutturmalısınız. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Backoffice operasyonundasınız tüm işlemlerin müşteri memnuniyeti için tamamlanması gerekiyor. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Şikayet birimindesiniz ve marka imajı için şikayetlerin çözülmesi gerekiyor. Başarıyı etkileyen birinci faktör insandır. Sistem insanın yaptığı işin kontrolü ve otomatize edilmesi için çok önemlidir ama birinci faktör hiç değişmez.
Hangi kapıyı açarsak açalım karşımıza çıkan bu insan kavramı için başarılı operasyonlar ve ekipler yönetmek istiyorsak onlarda yaratacağımız en büyük olgu aidiyet duygusudur. Ait hissederlerse başarırlar, ait hissederlerse rekorlar kırılır. Ait hissederlerse severler. Severlerse grafik hep yukarıya çıkar. Peki nasıl aidiyet duygusu yaratacağız?
Cevabı çok basit arkadaşlarım.
Samimi olacaksınız, değer vereceksiniz, yüzünüzde sahte bir tebessüm hiç olmayacak, hayatlarının her alanında olduğunuzu göstereceksiniz, en zor anında yanında olacaksınız, gelişmeleri için yol göstereceksiniz, rota belirleyeceksiniz, hatayı tecrübeye nasıl dönüştürebileceğini göstereceksiniz, yargılamadan önce dinleyeceksiniz, adil olacaksınız. Siz bunları yapacaksınız ki o da bir çocuğun anne babasından gördüklerini zamanı gelince uyguladığı gibi uygulasın...
Elinizdeki hamura nasıl şekilde verirseniz öyle görülecek. Ona şekil vermezseniz, kimliksiz olarak günü geçiren kişiler olacak ekiplerinizde. Yani sadece bir hamur... Bunları yapabilmek için asıl sizde AİDİYET DUYGUSU OLMASI GEREKTİĞİNİ ASLA UNUTMAYACAKSINIZ. Sizde olmayan bir duyguyu ve olguyu beraber çalıştığınız kişilere verebilmeniz mümkün değil. Yaptığı işe gönül vermeyen, kalple işin yapılmasını sağlayamaz. Sakın unutmayın sözylediğim kavramlar hissedilmeden yapılabilecek kavramlar değil. Eğer ki hissetmiyorsanız yarattığınız eserler başarısız ve sektöre kazanç sağlamayacak eserler olur. Belki statüleri artar ama mutsuz operasyonlar yetişmeye devam eder. Bu sebeple kalbiniz çarpmıyorsa orda bırakın. Fişi çekin. Size hayat verecek alanlar bulmalısınız ki eserleriniz de doğru yetişsin.
Sizi yansıtan, cesur olarak bunu söyleyebileceğiniz ve doğru eserler yaratabileceğiniz bir süreç dilerim.
Şimdiden hepinize iyi bayramlar :)
Fatma ÖZBEY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)